1 Haziran 2014 Pazar

Dinozorlar ve Dinozor Çağı

Yaklaşık 230 milyon yıl boyunca dünya hayatına egemen olmuşlar. Boyutları ve güçleri sayesinde yer yüzünde onlara karşı gelebilen hiç bir varlık yoktu.. Belki de onlardan daha güçlüleri vardı bilemiyoruz.. 

Bundan yaklaşık 140 milyon yıl önce ise, bir çok dinozor türünün nesli tükenmişti.. Çevreye uyum sağlayabildikleri için, yumurtalarının kabukları çok sert ve korunaklı olduğundan pek çok yavru yaşayabildiği için, dönemin en güçlü türlerinden oldukları için diğer hayvanlar onlara pek karışamıyordu.. Bu ve daha bunun gibi sebepler yüzünden 230 milyon yıl kadar yaşayabildiler..




Yer yüzünde 900 civarında dinozor türü yaşamaktaydı. Bazısı etçil bazısı otçuldu. Gelin bazılarını inceleyelim..


Apatosaurus


Apatosaurus
Jura döneminin sonunda, yani günümüzden 140 milyon yılı aşkın süre önce Kuzey Amerika’nın batı kesiminde yaşamış otçul dev boyutlu dinozor türü.

Apatosaurus ’un dev, varil biçimi bir bedeni vardı; ayakları 5 parmaklı, bacakları kısa ve kalın, kuyruğu ve boynu uzundu. Toplam uzunluğu 25 m’yi aşıyor, ağırlığı 18-32 ton arasında değişiyordu. İnce uzun kafatası kısa, ama sivri dişlerle donanmıştı. Kafatası ve beyin bağlantıları zayıf olduğundan, genellikle başsız bulunan Apatosaurus 'ların ilk iskeletini (1979) ABD’li paleontoloji uzmanı O.C.Marsh bulmuştur..


Brachiosaurus

Brachiosaurus
Bilinen en uzun boylu ve büyük dinozorlardandır. Uzun bir boynu, küçük bir kafası ve nispeten kısa bir kuyruğu vardır. Diğer sauropodlar gibi dört ayak üzerinde yürür; ama onlardan farklı olarak ön ayakları arka ayaklarından daha uzundur. Bu sıradışı ön ayaklar ve uzun boynu, ona zürafa benzeri bir duruş verir ve yerden yüksekliği 12-16 metreye kadar çıkabilir. Brachiosaurus 25 m uzunluğa ve tahminen 30 ton ağırlığa ulaşabilir. Diğer brachiosauridler gibi keski benzeri dişleri vardır ve burun delikleri başının tepesindedir. Alt ve üst çenesinde öne doğru eğimli 26'şar dişi bulunmaktadır. Brachiosaurus bir otoburdur ve muhtemelen yüksek ağaçların yapraklarıyla beslenir. Sürüler halinde yaşarlar ve yemek için göç edebilirlerdi. 100 yıl kadar yaşayabildikleri düşünülmektedir.
Brachiosaurus orta ve geç Jura devirlerinde yaşamıştır(156-145 milyon yıl önce). Erken Kretase devrine kadar ulaşabildiği sanılmaktadır.

Tyrannosaurus Rex (T-Rex)

T-REX iskelet
Jura Devrinin sonları (150 milyon yıl önce) ile Kretase Devrinin sonları (65 myö) arasında yaşamış avcı bir dinozor cinsi. Tyrannosaurların çoğu, kafatasları 1 metreden daha uzun olan iri avcılardı. Grubun en iri ve en çok bilinen türüdür. 
T. rex, güçlü arka ayakları üzerinde yürüyen; genellikle ufkî şekilde duran ve kuyruğu ile dengesini sağlayan; uzunluğu 14 metreyi, dik durduğunda boyu 6,5 metreyi geçen; yetişkinleri
4-7 ton ağırlığında olan devasa bir canlıydı. 


Bir başka T-REX iskeleti
1902'de ABD'nin Montana Eyaleti'nde dev bir iskeletin parçalarına rastlandı. Daha sonra aynı ülkede, Wyoming'de benzeri kalıntılar bulundu. Bu kemiklerden yola çıkan paleontolog Henry Fairfield Osborn bu dev yaratığın ilk resmini çizdi ve adını Tyrannosaurus rex koydu. 

Arka ayakları oldukça büyük olmasına rağmen ön ayakları oldukça küçük ve vücudunun ön kısmındaydı. Arka ayaklarında üçü önde biri arkada olmak üzere dört parmak, ön ayaklarında iki ince parmak bulunuyordu. Ön ayakların tam olarak ne işe yaradığı bilinmiyor. Bu ayaklar ağzına yemek götüremeyeceği kadar kısaydı.
T-REX Canlandırma.

Kemik analizleriyle yetinmek istemeyen bilim adamları, beden hacmi ve kas kitlesini hesaplayan dolayısıyla da hayvanların hareket hızı hakkında bilgi veren bir bilgisayar programı geliştirmişlerdi. İşte bu model de T.rex’in saatte 15 ila 40km’lık bir hızla koşabildiğini gösterdi. Arka ayakları üzerinde yürür ve küçük kollarını nadiren kullanırdı. Rrtalama olarak ömrü 67 milyon yıldır. Her bir 20cm uzunluğunda 60 tane dişle çenesi de en az bedeni kadar korkutucuydu..



Compsognathus

Compsognathus
Sadece devasa büyüklükte dinozor türleri bulunmuyordu. Compsognathus gibi yaklaşık 5,5 kilo ve 60 santimetre boyunda olan ufak tefek dinozorlar da vardı. Fakat ufak tefek olmaları onları ölümcül olmaktan alıkoymuyor..

Yediği küçük kertenkele ve memelileri parmaklarıyla yakalar keskin dişleriyle parçalar ve garip bir özellik olarak çiğnemeden yutardı. En küçük dinozor olarak biliniyor fakat bazı bilim adamları en küçük olmadıklarını iddia ediyor. 

================================================================================

Dönemin enlerinden olan bazı dinozor türlerini inceledik. Şimdi isterseniz gelin bu dinozorların neden nesillerinin tükendiğine bakalım..

Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atıldı. 

1980 de ise Nobel ödüllü fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürdü. Alvarezler'in bu görüşü 85'li yılların sonları ve 90'lı yılların başlarında bilim çevrelerinde ağırlık kazanmış ve ilerleyen yıllarda da ortak kabul olmuştur. Yapılan araştırmalar da bu görüşü kanıtlamıştır.

Dinozorların neslinin tükenmesine
 neden olduğu sanılan meteor canlandırması
Dinozorların nasıl yok olduğuna ilişkin bilim adamlarının sahip oldukları bu görüş dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10 km çapında bir göktaşının Dünya'ya çarpmasıyla gerçekleştiğini açıklar. Bu göktaşı saatte 54.000 km hızla Meksika'nın Yukatan Yarımadası açıklarında Dünyaya çarpmış ve çarpma anında 200.000 km³ madde buharlaşmış, erimiş ya da yüzlerce kilometre öteye savrulmuştur. Bu çarpma sonucu canlı türlerinin %70'inden fazlası yok olmuş ve 180 km çapındaki, Dünya'nın en büyük kraterlerinden iri olan Chicxulub krateri meydana gelmiştir. Çarpmanın 100 milyon megaton TNT'ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığı tahmin edilmektedir. 

Çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamış, Dünya aylar boyu karanlıkta kalmış, sıcaklık suyun donma derecesine kadar düşmüş ve asit yağmurları yaşanmıştır. Aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması besin zincirini yıkmış ve bu felaketler zinciri de dinozorların sonunu hazırlamıştır. Dünya hiç güneş görmeyince buz devri oluşmuştur. Dinozorlar da bu sırada ölmüştür. Ancak bu sırada dinozorların tamamen yok olmadığı, bazı küçük türlerinin evrimleşerek bugünkü kuşların atalarını oluşturdukları tahmin edilmektedir...

================================================================================
57 Bin Dolara satılan
T-REX dişi

Geçtiğimiz yıllarda Los Angeles'taki Bonhams Müzayede Evi'nde yapılan açık artırmada adının açıklanmasını istemeyen bir koleksiyoncu, yaklaşık 13 santimetre uzunluğundaki T-Rex'e ait diş için 57 bin dolar ödedi. 
Geç Kalkolitik Dönemi'ne ait olduğu sanılan 67 milyon yıl yaşındaki diş, geçen yıl Montana'daki çiftliğini süren bir çiftçi tarafından bulunmuştu..




Evet arkadaşlar bugün hep birlikte dinozorların geçmişlerini inceledik. Bazılarını tanıdık.. Ne yalan söyleyeyim iyi ki nesilleri tükenmiş onlarla birlikte bu dünyada nasıl yaşayabilirdik pek hayal edemedim doğrusu :)) Gerçi nesilleri tükenmemiş olsaydı biz insanoğlu bir şekilde tüketirdik onları.. Evet fazla gevelemeden bir sonraki haberimizde görüşmek üzere diyelim. Kendinize iyi bakın..


18 Mart 2014 Salı

MEDUSA EFSANESİ



Medusa Heykeli
Medusa, Yunan mitolojisinde gözüne bakan herkesi taşa çevirdiğine inanılan yılan gibi saçları, keskin dişleri olan dişi canavar..

Ölümlü olduğu için kahraman Perseus tarafından öldürülebilmiştir. Perseus, Graeae'nin ona verdiği özel bir ayna ile Medusa'ya bakabilmiş ve böylece taşa dönüşmeden Medusa'nın kafasını kesebilmiştir. Bazı kaynaklar ise Hermes'in ona verdiği orak ve Athena'nın verdiği ayna ya da kalkan ile onu öldürdüğünü söyler..

Efsanelere göre sağ taraftaki kanı zehirlidir sol tarafında panzehiri vardır. Kafasını kestikten sonra Medusa’nın boynundan denize sıçrayan iki damla kandan Chrisaor ve Pegasus doğmuştur. 

Bazı kaynaklarda ise kafası kesildiğinde Medusa'nın hamile olduğu yazar. İki çocuğun da babası "Deniz Tanrısı Poseidon"dur. Hatta söylentilere göre Medusa'nın boynundan fışkıran her bir kan damlasının yılanlara dönüştüğünü söylenmektedir.



Medusanın resmedilen kesik kafası
 Perseus, Medusa'nın  kafasını kestikten sonra  onu, taşa çevirme laneti ile,  bir süreliğine silah olarak  kullanmıştır. 

 Eve, annesinin bulunduğu  adaya döndüğünde,  annesinin kralla zorla  evlendirilmeye çalışıldığını  görür ve ona “Anne,  gözlerini kapat der.”  Medusa’nın kafasını havaya  kaldırır. Onu gören herkes  lanetten ötürü bir anda taşa dönüşür. 

Daha sonra ise Perseus Medusa'nın kafasını Athena'ya verir ve Athena'da onu kalkanına yerleştirir. Başka bir kaynağa göre ise Perseus Medusa'nın kafasını Argos'taki pazar yerine gömmüştür. 




Ovid'e(Romalı bir şair) göre ise Medusa'nın kafasındaki yılanlar Athena'nın lanetidir. Medusa çok güzel bir kızdır ve altın sarısı saçları Poseidon'u cezbeder. Poseidon, Athena'nın bir tapınağında Medusa ile birlikte olur ve Athena buna karşılık Medusa'nın saçlarını yılanlara dönüştürür. Yüzünü de o kadar çirkin yapar ki, suratına kim bakarsa taşa dönüşür.

Günümüzde Didim'deki Apollo Tapınağı'nda ve İstanbul'da Yerebatan Sarnıcı'nda Medusa figürleri bulunuyor. Apollo Tapınağı'nın yapımında Medusa heykelleri kullanılmak istenmiş ne var ki tapınağın inşaası bir türlü bitmediği için bir çok Medusa figürü yarım kalmış.. Yine de en güzel işlenmiş ve günümüze korunak gelmiş Medusa figürlerinden birisi Didim'deki Apollo Tapınağı'nın bahçesinde ziyaretçilerini bekliyor.



Yerebatan Sarnıcı'ndaki Medusa figürleri ise sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sutunun altında kaide olarak kullanılıyor. Bu iki Medusa başının IV. yüzyıla ait oldukları sanılıyor. Bu başların hangi yapıtlardan alındığı bilinmemekle birlikte Genç Roma Çağı'na ait antik bir yapıdan sökülerek buraya getirildiği ve sarnıcın inşaatında salt sütun kaidesi olarak ihtiyaç duyulduğu için kullanıldığı araştırmacılar tarafından kabul görüyor. Yerebatan Sarnıcı'ndaki iki Medusa başından biri ters diğeri de yan olarak sütun kaidelerine yerleştirilmiş. Medusa başı eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlenmiş ve böylelikle kötülüklerden korunulacağına inanılmış..


9 Mart 2014 Pazar

DR. MİCHİO KAKU İLE UZAYLILAR VE FİZİK ÜZERİNE


Dr. Michio Kaku, halka bilimi sevdirmeye çalışan Japon asıllı ABD'li bir kuramsal fizikçi. City University of New York'ta Henry Semat teorik fizik profesörü ve fütürist. Fizikle alakalı birkaç kitap yazmış; radyo, televizyon ve filmlerde sıkça kendini göstermiştir.Sicim alanı kuramı ve süpersicim kuramının kurucusudur.


 Bu makalemiz tamamıyla videolar üzerine kurulu olacaktır efendim.


 




Dr. Michio Kaku, bu videoda paralel evrenlere değinmiş ve paralel evrende uzaylıların olup olmadığı konulara dair konuşma yapmış, tam bir üstad...



Şimdide gel gelelim en önemli videomuza....


                        Dr. Michio Kaku, bu videoda hem uzaylılar hem de Fizik üzerine konuşuyor ve bizleri aydınlatıyor. Uzaylıların olup olmadığını, varlar ise neden Dünya'ya gelmediklerini ve buna dair daha bir sürü konu hakkında söylemlerde bulunuyor. İzlemenizi şiddetle öneririm. İzledikten sonra sizi bir kez daha düşündürecek olan bir video tarzında! Keyifli seyirler dileriz.


Bir sonraki makalemizde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın...






19 Şubat 2014 Çarşamba

LUT KAVMİNİN HELAKI (TAŞA DÖNEN ŞEHİR POMPEİİ)

Pompeii şehri

Bugün yıllar önce Roma imparatorluğunun göz bebeğiyken aniden Vezüv yanardağının harekete geçmesiyle Atlantis gibi 1 gecede yok olan Pompeii şehrini inceleyeceğiz. Hikaye gerçektir, ansiklopedik kaynaklarda mevcuttur.
Bu hikaye hakkında türlü türlü rivayetler mevcuttur..

79 yılında bütün şehir, Vezüv yanardağının püskürmesi sonucu tamamen lavlar altında kalmıştır. 1748 yılında bir köylünün Pompeide heykeller bulması üzerine kazılar yapılmış ve eski şehrin beşte ikisi meydana çıkarılmıştır. Bugün şehrin harabeleri, turistlerin başlıca gezi yerlerinden biridir..




Sapkınlık esnasında taşa dönüşmüş insanlar
Antik şehir M.Ö. 6. yüzyılda Osk’lar tarafından kuruldu. M.Ö. 89 yılında Romalılar tarafından işgal edilerek koloni haline getirildi. M.S. 1. yüzyılda Romalılar buraya gelince şehri eğlence merkezi haline getirdiler. Şehrin dört bir yanı genelevlerle doldu. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre, Sapkınlığın ileri seviyelere geldiği bu şehir neredeyse tamamıyla eğlence şehri haline geldi. Düşünülemeyen, dile getirilemeyen ahlaksızlıkların yapıldığı şehirde Milattan Sonra 63 yılında bir deprem meydana geldi. Şehir uzun yıllar toparlanamadı fakat Buna rağmen insanların gittikçe azgınlaşması ve eğlence adı altında türlü ahlaksızlıklar devamını sürdürdü.






Bir rivayette Lavlar gelmeden önce çığlığa benzer bir sesi duyunca taş kesildikleri, taş kesildikten sonra da lavların taşı eritememesi durumuyla bozulmayacak bir hal aldıkları söylenmektedir. Yemek yerken taşlaşan insan kalıntılarına rastlanması bu rivayeti daha güçlü kılmaktadır.

Bir diğer rivayete göre de hiç habersiz herkes evlerinde otururken aniden lavların gelmesiyle saniyeler içinde tüm şehir yok olduğu söylenmektedir.

Ama Kuranda şehrin edepsizliğe ve sapkınlığa düşkünlüğü nedeniyle Yüce ALLAH tarafından ibret olması için cezalandırıldığı geçmektedir. Buna inanmamız en doğrusu olur.


================================================================================



Yüce kitabımız Kuran-i Kerim'e göre de yasak olan aile içi ve akraba içi cinsel ilişki, Kur'ân'da "sapkınlık" olarak nitelendirilerek kavim içerisinde sürekli yapıldığı belirtilen durumdur. Lût peygamberin gönderildigi kavmin erkekleri, kendi ailesine tecavüz etmekteydiler. Kur'ân'a göre; bu tür sapkınlık ilk defa bu kavim içinde görülmüştür. Allah, Lût peygamberden kavmini uyarmasını istemiş ve o da uyarmış ancak kavmi, Lût peygamberi umursamamıştır. Bu yüzden Allah; Lût peygamberin ailesiyle beraber şehirden uzaklaşmasını istemiş, bu arada hiç arkasına bakmamasını, eşinin de helâk olacağını bildirmiştir ve neticede Lût peygamberin eşi de Lût kavmiyle yok edilmiştir. 


Kur'ân da Lût kavmi içinde yaşanan bu durumla ilgili âyetler:

" Hani Lût da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz. (A'raf,80) "

Lût'un kavmine, Allah'tan bir azap geleceği bildirilmiştir. Kur'ân'da Lût Kavmi'nin yok edilmesi şu âyetlerde anlatılmaktadır:

" Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde, onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Ânında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten âyetler [alâmetler] vardır. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. (Hicr,73-76) "

" Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık; Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zâlimlerden uzak değildir. (Hud,82-83) "

" Sonra geride kalanları yerle bir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kötü. Gerçekten, bunda bir âyet işâret vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz senin Rabbin; güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuarâ,172-173) "

================================================================================


1711 yılında köylünün birinin, toprağını kazarken ortaya çıkardığı gerçek, insanlara, o günkü felakete uğrayanların hallerini ortaya koyması bakımından önemlidir. Pompei’deki kazılara düzenli olarak 1748 yılında başlanıldı. Bundan sonra devam edilen kazılarla düzenli bir plana sahip Pompei şehrinin büyük bir kısmı ortaya çıkarıldı. 1860’ta İtalyan ilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan küllerin arasında bir boşluğa tesadüf edince buraya açılan delikten sıvı alçı döktürerek içerdeki boşluğun kalıbını aldırıyordu. Böylece lavların altında kalmış olanların gerçek durumlarını aksettiren haller tesbit edilmiş oluyordu. İlim adamının ölümünden sonra da bu çalışma devam etti. Günümüzde Pompei’nin büyük bir kısmı ortaya çıkarılmıştır. Bugün gezen insanlar 2000 yıl önceki şehri olduğu gibi görebiliyorlar. Lavlar altından çıkarılmış evler, sokaklar, tapınaklar ve diğer eşyalar herkesin ilgisini çektiğinden burası önemli bir turistik bölge haline gelmiştir.


Şehri gezen turistler

Eveeeeeeet efendim Lut kavmini inceledik. Diyeceğimiz tek şey Yüce ALLAH bizleri o kavim gibi sapkınlığa sürüklemesin..Bir sonraki makalemizde görüşmek üzere..

17 Ocak 2014 Cuma

Kayıp Kıta "MU"


Mu Kıtası Mustafa Kemal Atatürk'ün yakından ilgilendiği, Büyük okyanusta yer aldığı, yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı ve 14 bin yıl önce 64 milyon insanla esrarengiz bir şekilde bir gecede sulara gömüldüğü iddia edilen kıta. Asya kıtası ve Amerika kıtası arasında ve Avustralya'nın iki katı büyüklüğünde bir kıta olduğu tahmin edilir.
Atatürk, ilk Türklerin mu kıtasında yaşadıklarını ve bu kıtanın yok olması buradaki insanların asyanın batısına göç etmesiyle Türklerin ilk defa asya kıtasına ayak basmış olduklarına inanırdı.

Yaklaşık olarak 12.000 yıl önce meydana gelmiş olan Nuh tufanından
 önceki zamanlara ait tahmini Mu, Atlantis ve Lemurya haritası.

İlk olarak İngiliz Albay ve gezgin James Churchward'ın Tibet'te yaptığı araştırmalara dayananır. Bilim çevrelerinde levha tektoniği konusundaki bilgi birikimine dayanarak Mu'nun da Atlantis gibi bir efsane olduğu konusunda görüş birliği vardır. İlk kez James Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüştür.

Çin'e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde "Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık" yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Türkler'in de Mu Kıtasından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir. Mu Kıtası, M. Kemal Atatürk'ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırılmıştır. Deniz dibinden bulunan kalıntılara Karbon testleri yapılmıştır.
Japon dalgıçların Pasifik'te, Yonaguni Jima açıklarında,
deniz dibinde keşfettikleri devasa piramitten görüntüler.

Churchward'ın iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, mineralog ve arkeolog olan Dr. William Niven tarafından Meksika'da ortaya çıkarılan tabletler üzerinde çalışmıştır. Churchward'a göre, Mexico City yakınlarında 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet'te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward'a göre bu tabletler 12.000 yıldan daha eskiydi.

James Churchward'ın Kayıp Kıta Mu
kitabındaki hayalî harita, 1927.

Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri ve ortaya atılan iddiaları inceleyelim;

  • Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.
  • Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan, Avusturalya kıtasının 2 katı büyüklüğünde (Avusturalya 8.150.000 Km2) bir kıtadır.
  • Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.
  • Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.
  • Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.
  • Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.
  • Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktır. 
  • Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.
  • Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu.
================================================================================

Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat Mu kıtasını araştırması için görevlendirdiği Tahsin Mayatepek’in araştırmaları;

Meksika’ya maslahatgüzarı Tahsin Mayakon, 2 Mart 1936 tarihinde Churchward'ın kitapları ile ilgili 7. raporu Atatürk'e sunduğunda Atatürk, Churchward'ın kitaplarını getirtmiş ve 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek Türkçeye tercüme ettirmiştir. Mayatepek raporlarının geri kalanları Maya kültürü ve dili ile ilgilidir. 

Tahsin Mayakon, Meksika’da Maya kültürünü incelemiş, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı. Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu). Bunun üzerine Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir.Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi; her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu. 

Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter hâlinde toplayarak Atatürk'e gönderdi. Bunların ikisi 1970'lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu Üçüncü defter kayıptır. Bu defterlerde dinî tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu. Tahsin Bey, Atatürk’ün isteğiyle 1935 senesinde Meksika Büyükeliçiliği’ne atandı. Ancak Büyükelçi Tahsin Bey’in vazifesi çok daha farklıydı; Mustafa Kemal Atatürk Tahsin Bey’i Mu Kıtası, Mayalar ve Türkler arasındaki ilişkiyi araştırmakla görevlendirmişti.

================================================================================
MU Kıtasına Ait olduğu düşünülen bazı kalıntılar

(Video MERT PKL adlı Youtube kullanıcısına aittir.)


Kayıp Kıta Mu'ya ait olduğu düşünülen
dev Japonya Su altı Piramiti.


================================================================================

Tarihin nelere şahit olduğunu tahmin bile edemiyoruz. Kim bilir daha bilmediğimiz nice tarihi kalıntılar, bilgi ve belgeler, kanıtlar vs. bir sürü şeyler var. Gün yüzüne çıktığında umarız çok geç olmaz. Bir sonraki makalemizde görüşmek üzere..

16 Ocak 2014 Perşembe

İLLUMİNATİ NEDİR?

İlluminati, Kelime anlamı “aydınlanmışlar” olan, tarihteki adıyla Bavyeralı İlluminati, Rönesans döneminde 1 Mayıs 1776'da kurulmuş bir cemiyet. İlluminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir yapılanmadır. 

Bir çok sembolü vardır fakat en geneli üçgen piramidin üst tabakasındaki "Tek Göz"dür.
İlluminatinin bir çok sübliminal mesaj yolları ve bu yolların farklı farklı anlamları vardır. Şeytanı temsil eden rakamlar, cinselliği temsil eden semboller gibi.

CEMİYETİN KURULUŞU VE TARİHİ

(Resim 1.1)
Hareket 1 Mayıs 1776 yılında Ingolstad'ta (Yukarı Bavyera), Ingolstadt Üniversitesi kilise hukuku profesörlerinden biri olan filozof Adam Weishaupt (Resim 1.1) tarafından beş kişiyle kuruldu. Aydınlanma Çağı'nın bir kolu olarak özgür düşünceyi temel edinmiş üyelerden oluşan topluluk masonluğu model aldı. İllüminati üyeleri gizli bir yemin ettiler ve üstlerine itaat edeceklerine dair ant içtiler. Üyeler her biri farklı derecelere sahip olmak üzere üç ana sınıfa ayrıldı ve pek çok İllüminati grubu var olan Masonik loca üyeliklerini iptal etti.

Weishaupt başlangıçta topluluğun isminin "Perfectibilists (Mükemmelleştiriciler)" olmasını planladı. Grup ayrıca Baveryan İllüminati diye de adlandırıldı ve ideolojisine "İllüminizm" dendi. Brunswick dükü Ferdinand ve diplomat Franz Xaver von Zwack gibi pek çok önemli isim, entelektüel ve politikacı kendilerini grup üyesi saydı. Topluluğun pek çok Avrupa ülkesinde şubesi açıldı ve on yıl içerisinde 2000'e yakın üyesi oldu.Topluluk edebiyat dünyasından da Johann Wolfgang von Goethe, Johann Gottfried Herder ve Gotha ile Weimar düklerinin de ilgisini çekti.

1777 yılında Karl Theodor Bavyera'nın yöneticisi oldu. Theodor aydınlanmacı mutlakiyet taraftarıydı ve döneminde İllüminati dahil bütün gizli toplulukları yasakladı. Baveryan hükümeti tarafından 1785'te yayınlanan bildiri grubun dağılmasına neden oldu. Weishaupt kaçtı. Topluluğun yazışmaları, döküman ve belgeleri toplatılıp daha sonra hükümet tarafından yayınlandı.

Ayrıca vakit buldukça bu videoyu izlerseniz bir çok konuda aydınlanacağınıza eminiz.

=================================================================================

Günümüzde hala daha gerek müzik gerekse film olsun her alandaki eserlere ve kişilere insanlar tarafından "illuminati üyesi" suçlaması yapılır. Yabancılardaki çizgi filmlerde daha çocuk yaştan beyin yıkamaya başlandığının izleri görüldüğü söylenir. Ülkemizde de bir çok sanatçının illuminati üyesi olduğu söylenmekte. Fakat bunların ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğu, inanılabilecek mi yoksa inanılamayacak saçma bir şey mi olduğuna siz karar vereceksiniz. İsterseniz gelin hep beraber bu benzetmeleri videolu şekilde izleyelim..

(Video Bize Ait Değildir.)


(Video Bize Ait Değildir.)

Videoanaliz adlı youtube kullanıcısına buradan teşekkürlerimizi iletiyoruz.

İlluminatiyi bu şekilde inceledik. Ayrıca gizli örgütler, dinler, felsefeler hakkında bir çok bilgiye sahip olan Aytunç ALTINDAL'ı Rahmetle anıyoruz.Aytunç ALTINDAL sayesinde İlluminati ve İlluminati gibi gizli örgütler hakkında bir çok bilgiye ulaşabilirsiniz..

14 Aralık 2013 Cumartesi

DÜNYANIN SONU NASIL OLACAK? (KIYAMET KOPMAZSA)

Eveet geldik yine bir çıkmaza... Dünyanın sonu nasıl olacak? Bana sorarsanız hiç bir insan kendi geleceğini düşünmüyor, evet evet düşünmüyor. Etrafımıza baktığımızda çok sayıda çöp,sigara izmaritleri,plastikler gibi hatta bunların dışında değişik değişik çöpler görebiliyoruz.Dünyanın sonunu getirecek olan önemli nedenlerden biridir şu çöp sorunları. Bu kadar çöp kutusu, geri dönüşüm kutuları varken çöperi yere atıyoruz. İnsanın üşengeçliğinin sonucudur bu sorunlar.Kendini düşünmüyorsan bari gelecekte olacak olan torunlarını düşün.Şu da bir gerçek, insanoğlunun gaddarca davranışları diğer canlılarında sonunu getirebiliyor.

Örnek vermek gerekirse: Çoğu deniz canlısının ölmesi.Evet şu yıllarda balık çeşitliliği gitgide azaldı ve azalmaya devam edecek.Bunların başında da yine çöpler geliyor elbet.
Denizlerin yukarıdaki resimdeki gibi olmasını istemeyiz değil mi? Ey insanoğlu! Biraz daha anlayışlı ol.Diğer insanları düşünmüyorsan kendini düşün!
Dünyanın sonunu getirecek olan diğer etmenlerin başında doğal afetler geliyor maalesef.İnsanoğlunun başında dolanan büyük sorunlardandır bu doğal afetler.Fazla söze ne hacet.Gelin geçmişten günümüze olan doğal afetlere bir bakalım, neler olmuş? nasıl zararlar meydana çıkmış? göz atalım.


Gördüğümüz üzere doğal afetler çoğu insanın ölümüne neden olmuş.Dünyanın geleceğinde de büyük doğal afetlerin dünyada kalıcı hasarlara yol açabileceğini düşünülüyor.Sıkı önlem almak gerekli.



Bir diğer etmen ise Dünyamıza gelen fakat atmosferde yanarak küçücük taşlara dönen meteorlar.Bence insanoğlunun üzerinde çok düşünmesi gereken bir olaydır bu.Çünkü bu meteorlar zaman sonra büyük hale gelebilir ve atmosferden geçmek yerine dünyaya çarpabilir. Bunun en önemli örneğini uydumuz olan Ay'dan görebiliyoruz. Ay'ın yüzeyine çıplak gözle bile bakıldığında yüzeyinde çukurlar görebiliyoruz işte bu çukurlara sebep olan meteorlardır.
Görüntüsü bile tüyler ürpertici!